SIK SIK BİRBİRİYLE KARIŞTIRILAN KELİMELER
|
âdem
|
İnsan
|
adem
|
Yokluk
|
adet
|
Sayı
|
âdet
|
Gelenek
|
adil
|
Adalet
|
âdil
|
Adaletli
|
Ali
|
Özel ad
|
âli
|
Yüce, yüksek
|
araba
|
Tekerlekli, motorlu veya motorsuz her türlü kara taşıtı
|
otomobil
|
(Fr.)Motorlu taşıt
|
atak
|
Düşüncesizce her işe atılan
|
atak
|
(Fr. attaque) Atılım, akın
|
ayırt (et-)
|
Birkaç şeyi birbirinden ayıran niteliği anlama(k)
|
ayırtı
|
Aynı cinsten olan şeyler arası ince fark, nüans
|
ayrıcalık
|
İmtiyaz
|
ayrılık
|
Ayrı olma durumu
|
ayrım
|
Benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, fark
|
ayırım
|
Eşit davranışta bulunmama
|
azımsamak
|
Daha fazlasını istemek, az görmek
|
küçümsemek
|
Değer vermemek, küçük görmek
|
balet
|
Bale yapan erkek sanatçı
|
balerin
|
Bale yapan kadın sanatçı
|
biçim
|
Dış görünüş, şekil
|
biçem
|
Üslûp
|
bilâkis
|
Aksine
|
bilhassa
|
Özellikle
|
bileşik
|
Birleşerek oluşmuş, basit olmayan, mürekkep
|
birleşik
|
Bir araya gelmiş, birleşmiş olan
|
bir takım
|
Birbirini tamamlayan şeylerin tümü
|
birtakım
|
Belirsiz çokluk, kimi, bazı
|
birbuçuk
|
1.5
|
bir buçuk
|
1/2, 0.5
|
büküm
|
Bir şeyin bükülmüş yeri, kat, kıvrım
|
bükün
|
Gramer görevleri ve yapısı bakımından, kelime köklerinin başında, içinde veya sonunda türlü değişikliklerin olması
|
çağdaş
|
Aynı çağda yaşayan, muasır
|
modern (Fr.)
|
Çağa uygun, çağcıl, asrî
|
çekimser
|
Bir şey yapmaktan kaçınan
|
çekingen
|
Ürkek, sıkılgan
|
çelişki
|
Çelişme, tenakuz
|
ikilem
|
İnsanı istenmeyen durumlardan birini, çoğunlukla iki seçenekten birini izlemeye zorlayan tartışma, sorun veya usa vurma durumu
|
çözülmek
|
Gevşeyip yumuşamak, erimek
|
çözünmek
|
Maddenin sıvı içine karışması
|
dalâlet
|
Sapkınlık
|
delâlet
|
Kılavuzluk; belirti
|
direk
|
Ağaçtan veya demirden uzun ve kalın destek
|
direkt (İng.)
|
Doğrudan
|
dogma (Fr.)
|
Doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav
|
doğma
|
Doğma, dünyaya gelme durumu
|
duygu
|
Duyularla algılama, his
|
duyu
|
Görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma organlarıyla algılama yeteneği, hassa
|
düş
|
Gerçekte olmayan şey, imge, hayal
|
rüya (Ar.)
|
Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin tümü
|
ehil
|
Bir işte yetkili olan, yeterli, erbap
|
ehlî
|
Evcil
|
etken
|
Faktör, amil
|
etkin
|
İşleyen, aktif, müessir
|
fiyat
|
Bir alım ve satımda bir şeyin para karşılığındaki ederi, pahası
|
ücret
|
İş gücünün karşılığı olan para ve mal
|
gibi
|
...-e benzer
|
denli
|
'kadar' anlamında edat
|
görelik
|
Bağıntı, izafet
|
göreli
|
Bağıntılı, izafî, nispî, rölatif
|
görece
|
Bağıl, izafî
|
görev
|
İş görme yetisi, vazife, bir nesne veya kimsenin yaptığı iş
|
ödev
|
Yapılması, yerine getirilmesi gerekli olan iş
|
görünmek
|
Görülür duruma gelmek; benzemek
|
görülmek
|
Gö yardımıyla bir şey, bir varlık algılanmak, seçilmek
|
hafriyat
|
Kazı, kazma işleri
|
*harfiyat
|
Türkçede böyle bir sözcük yoktur.
|
hak etmek
|
Hak kazanmak
|
hakketmek
|
Ağaç, taş vb. üstüne yazı veya şekil oymak
|
hal'etmek
|
Tahttan indirmek
|
halletmek
|
Çözüm yolu bulmak
|
halk
|
İnsan topluluğu
|
halk
|
Yaratma
|
hazine
|
Değerli eşya yığını; değerli eşyaların saklandığı yer
|
hazne
|
Depo
|
helâl
|
Dinin kurallarına aykırı olmayan
|
halel
|
Bozma, bozukluk
|
ılgım
|
Yalgın, pusarık, serap
|
ılgın
|
Bir ağaç cinsi
|
ile
|
Bağlaç
|
ilâ (Ar.)
|
..dan.....e kadar
|
kampanya
|
Belirli bir süredeki etkinlik dönemi
|
kumpanya
|
Daha çok, yabancı sınaî, ticarî ortaklık, tiyatro topluluğu
|
kara (< Ar.)
|
Toprak
|
kara
|
Siyah
|
karşı
|
Karşılık olarak, mukabil
|
karşın
|
Gerekenin veya mantığın tersine olarak, rağmen
|
karşı
|
Karşılık olarak, mukabil
|
karşıt
|
Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt
|
karşılık
|
Bir davranışın karşı tarafta uyandırdığı, gerektirdiği başka davranış, mukabele
|
karşın
|
Gerekenin veya mantığın tersine olarak, rağmen
|
karşılık
|
Mukabele, cevap, bedel
|
karşıtlık
|
Zıtlık
|
katil (Ar.)
|
Öldürme
|
linç (İng.)
|
Çoğunluğun, birini döverek öldürmesi
|
kâtil
|
İnsanları öldüren kimse
|
katil
|
Öldürme
|
klinik
|
Hasta bakılan yer
|
poliklinik
|
Çeşitli hastalıkların bakıldığı klinik
|
kerli ferli
kelli felli
|
Her ikiside kullanılır.
1.Kılığı kıyafeti düzgün, olgun ve gösterişli kimse.
2.Güngörmüş
|
komite
|
Alt kurul, encümen, komisyon
|
komita
|
Siyasî bir amaç için silâh kullanan gizli topluluk
|
kupa (< İt. cuppa)
|
Bronz veya kristal kap
|
kupa (< Fr. coupé)
|
Bir tür dört tekerlekli araba
|
kurum
|
Müessese, tesis
|
kuruluş
|
Topluma hizmet amacı ve göreviyle kurulan her şey
|
küp (< Ar. ku:b)
|
Toprak kap
|
küp (< Fr. cube)
|
Altı yüzlü dikdörtgen
|
lâf
|
Lâkırdı; sonuçsuz, yararı olmayan konuşma; konu
|
söz
|
Sözcük, sözcük dizisi
|
lâik(Fr.)
|
Devlet ve din işlerini ayrı tutan
|
lâyık (Ar.)
|
Bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olan
|
mahkeme
|
Yargılama yapılan yer
|
muhakeme
|
Yargılama
|
mahzur
|
Sakınca
|
mahsur
|
Sarılmış, kuşatılmış
|
maiyet
|
Üst görevlinin yanında bulunan kimseler
|
mahiyet
|
Nitelik, vasıf, öz, asıl, iç yüz
|
merhum
|
Müslümanlık dinine mensup ölmüş erkek
|
müteveffa
|
Hristiyanlık dinine mensup ölmüş kimse
|
mevhum
|
Gerçekte var olmayan, var sayılan
|
mefhum
|
Kavram
|
meteor
|
Akanyıldız
|
meteorit
|
Gök taşı
|
müsaade
|
1.İzin, icazet, ruhsat 2. Elverişli, uygun olma durumu
|
izin
|
1. Müsaade, ruhsat 2. İş yerince verilen tatil
|
mütahassıs
|
Uzman
|
mütehassis
|
Duygulanmış
|
mütevazı
|
Alçakgönüllü
|
mütevazi
|
Paralel
|
nicelik
|
Bir şeyin azalıp çoğalabilen durumu, miktar
|
nitelik
|
Bir şeyi diğerinden ayıran özellik, vasıf
|
nüfuz
|
Söz geçirme, erk
|
nüfus
|
Toplam insan sayısı
|
olanaklı
|
Olma ihtimali bulunan, mümkün, kâbil
|
olası
|
Görünüşe göre olacağı sanılan, muhtemel
|
otel
|
Geceleme imkânı yanında, yemek ve eğlence imkânı sunan işletme
|
motel
|
Motorlu taşıtlarla seyahat edenlerin barınmaları için yapılmış otel
|
otomobil
|
Motorlu taşıt
|
taksi
|
Ücret karşılığı yolcu taşınan otomobil
|
öğrenim
|
Gerekli bilgi, beceri ve alışkanlıkların elde edilmesi amacıyla yapılan çalışma, tahsil
|
öğretim
|
Belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, talim
|
ölçü
|
Bir niceliği, o nicelik için kabul edilmiş birimlerden birine oranlayarak değerlendirme
|
ölçüt
|
Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, kriter
|
öncel
|
Sonucun çıkarıldığı önerme ve önermeler
|
öncül
|
Bir tasımda, sonucu hazırlayan ilk iki önermeden her biri
|
öneri
|
Bir sorunu çözmek üzere öne sürülen görüş, düşünce, teklif
|
önerme
|
Kabul edilmesi için öne sürülen düşünce, teklif
|
önerti (mantık)
|
Şartlı bir önermenin şartı anlatan ön bölümü
|
özel
|
Hususî, zatî, devlete değil, kişiye ait olan
|
özgü
|
Özellikleri birine veya bir şeye ait olan
|
özgür
|
Kendi kendine hareket etme, davranma, karar verme gücü olan
|
bağımsız
|
Davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen, hür
|
öznel
|
Bireyin duygu ve düşüncelerine dayanan, enfüsî; subjektif
|
nesnel
|
Taraf tutmadan inceleme yapan, hüküm veren, afakî; objektif
|
porte
|
Para tutarı; notaların yazıldığı beş paralel çizgi
|
portre
|
Bir kimsenin yağlı boya yapılmış resmi
|
süre
|
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası
|
süreç
|
Olay veya hareketler dizisi
|
problem
|
Sorun
|
problematik
|
Sorunlu
|
rakip
|
Aynı şeyi elde etmeye çalışan
|
râkip
|
Eski dilde 'binen, binici'
|
sanal
|
Gerçekte olmayan, farazî
|
edimsel
|
Fiilî, aktüel
|
sanat
|
Üstün yaratıcılık
|
zanaat
|
Tecrübe ve ustalık gerektiren iş
|
sanayi
|
Endüstri
|
sınaî
|
Sanayi ile ilgili
|
sanık
|
Suçlu olduğu sanılan kimse, maznun
|
suçlu
|
Suç işlemiş kimse
|
sanı
|
Sanmak durumu ve sonucu, zan
|
sanrı
|
Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı, ama gerçekte yok olan olguları algılaması, birsam
|
savunmak
|
Bir kimseye, hareket veya düşünceyi doğru, haklı göstermeye çalışmak, onun yanında olmak
|
iddia etmek
|
Sözünde direnmek, bir iddia ileri sürmek
|
savap
|
Doğruluk
|
sevap
|
Tanrı ödülü
|
sonuç
|
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
|
son
|
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamandan yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı
|
sorgu
|
Sorma işi, sanığın araştırma konusu olan olaylarla ilgili olarak yargıç karşısındaki beyanı
|
soru
|
Bir şey öğrenmek için birine yöneltilen ve karşılık gerektiren söz veya yazı, sual
|
söylence
|
Efsane, meşguliyet
|
söylem
|
Söyleyiş, söyleniş
|
suç
|
Yasalara, törelere, ahlâk kurallarına aykırı davranış
|
kabahat
|
Uygunsuz hareket, çirkin yakışıksız davranış
|
sükût
|
Sessizlik, susma
|
sukut
|
Aşağı inme, düşme
|
şan (Fr.)
|
Ses dizisi
|
şan (Ar.)
|
Ün, şöhret
|
şantöz
|
Kadın şarkıcı
|
şantör
|
Erkek şarkıcı
|
şok
|
Şok
|
şoke
|
'Şoke etmek' veya 'şoke olmak' anlamında kullanılır.
|
tahayyül
|
Hayalde canlandırma, sembolleştirme
|
hayal
|
Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey; imge, hulya
|
tasarı
|
Bir kimsenin yapmayı düşündüğü şey
|
tasarım
|
Tasarımlamak işi veya tasarımlanan biçim, tasavvur
|
teamül
|
İş, davranış, alışı
|
temayül
|
Meyletme, eğilim
|
teori
|
Kuram, nazariye
|
hipotez
|
Varsayım, faraziye
|
tevsi
|
Genişletme
|
tevzi
|
Dağıtma
|
tez (Fr.)
|
Sav
|
tez (Far.)
|
Süratli
|
tüm
|
Bir şeyin olancası, topu, tamamı
|
bütün
|
Eksiksiz, tam, parçalanmamış
|
türbin
|
Herhangi bir akışkan yardımıyla dönme hareketine giren araç
|
tribün
|
Seyircilerin maç seyretmek için bulundukları yer
|
uğraş
|
İş, meslek, meşguliyet
|
uğraşı
|
Uğraşılan şey, meşgale
|
vamp
|
Erkek peşinde koşan kadın
|
vampir
|
İnsanların kanını emdiğine inanılan hortlak
|
veya
|
Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok olursa kullanılır.
|
ya da
|
Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan sözlerden ikincisininönüne getirilir.
|
yad
|
Gurbet, yabancı eller
|
yâd (Far.)
|
Hatırlama
|
yakından
|
Yakın olarak
|
yakinen (Ar.)
|
Sağlam olarak, iyice
|
yaklaşık
|
Gerçek değer ya da miktarına yakın, takribî
|
yakın
|
Uzak olmayan
|
yaşam
|
Hayat
|
yaşantı
|
Hayat tecrübesi
|
yayın
|
Yayımlanan kitap, dergi, gazete vb.
|
yayım
|
Kitap, dergi, gazete vb.nı basıp dağıtma
|
yetke
|
Yaptırma veya yasak etme hakkı veya gücü
|
yetki
|
Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarda yürütmeyi sağlayan hak, salâhiyet
|
yönetmelik
|
Bir kuruluşun çalışma kurallarını belirleyen kuralların tümü
|
yönetmenlik
|
Yönetmen olma durumu
|
-zade (Far.)
|
Oğul, evlât: Asilzade
|
-zede (Far.)
|
Vurmuş, vurulmuş¨Felâketzede
|